Gürkan Özkoç
Sıkça Sorulan Sorular
Maraton gibi vücudun limitlerini zorlayan bir spor sonrası MR çektirsek kemiklerde anormallikler görülür mü? 2014 yılında yayınlanan bu makale tam da bu soruya cevap aramış. Hollanda’da ulusal seçmelere katılan 16 atletin yarış sezonu öncesi ve sonrasında kalça, diz ve ayak bileği MR’ları çekilip karşılaştırılmış. Sonuçlar ilginç. Hiçbir şikayeti olmayan bu 16 sporcunun 14’ünde toplam 45 farklı bölgede kemik iliği ödemi görülmüş. Bu MR görüntülerinin çoğu sezon boyunca kaybolurken bu sürede yenileri de çıkmış. Makale sporcuların sezon süresince farklı şikayetlerinin olabildiğini, ama bu şikayetlerin MR’daki anormalliklerle hiçbir ilişkisi olmadığını ifade ediyor. Kısaca koşucuysanız ve farklı sebeplerle çektirdiğiniz MR’da kemik iliği ödemi görülmesi gayet normal. Kemik aktif bir doku olduğu için gelen strese bağlı yeni kemik yapımı sürecinde kemik iliğinde ödem görülebilir. Bu durum ağrı yoksa egzersiz planınızı değiştirme sebebi değildir.
MR raporunda yazılan her menisküs sözcüğü korkulacak bir şey değildir. Hastalar farklı amaçlarla çekilen diz MR’ında yazılan menisküs dejenerasyonunu bir yırtık olarak algılıyor ve bunun için bir ameliyat gerekli olduğunu bile düşünebiliyorlar. Menisküsler diz kemikleri arasında yük transferinde bir nevi yastık görevi gören oluşumlardır. Yirmili yaşlarda iç yapısı tamamen sağlıklı iken yıllar içinde ve özellikle de artan kilolarla birlikte burada görüldüğü gibi iç yapısında bozulmalar görülebiliyor. Bazen fazla kilo olmadan da tekrarlayan mikro travmalar ve uzun süreli futbol gibi sporlar sonrasında yine dejenerasyon olabiliyor. Evre I ve II yazan dejenerasyonlar yırtık değildir ve ameliyat gerektirmez. Evre III yazdığında ise artık bu gerçek bir yırtıktır. Yine de her menisküs yırtığı cerrahi gerektirmeyebileceği için hekiminizin önerilerine uymanız en doğrusudur.
Bazen hastalarımın, bana acilen diz protezi gerekiyormuş diyerek geldiği oluyor. 😊 Diz kireçlenmesi, 60 yaşlarından sonra eklem kıkırdağının yıpranmasıyla, diz ağrısı ve günlük işleri yapamamaya sebep olan bir rahatsızlıktır. Bu hastalara uygulanan diz protezi hastanın ağrısını azaltarak hayat konforunu arttırır. Hastanın sosyal hayata geri dönmesini sağlar. Ama hiçbir zaman acil bir yöntem değildir. Dizdeki harabiyet, diz ağrıları başladıktan sonra 5-10 yıl gibi bir süre alır. Bu dönemde tahribat giderek artar. Buna bağlı olarak ağrılı dönemlerin sıklığı da artar. Bu dönemlerde ilaçlar veya eklem içi enjeksiyonlar ağrıyı azaltabilir. Artık 300-500 m yürüyemeyen hastanın diz protezi olması konforunu artırır. Yaptırıp yaptırmamak tamamen hastanın kararıdır. Öte yandan zamanı geldiğinde şartları uygun hale getirerek cerrahinin yaptırılması, hastanın ağrılarından kurtulmasını ve tekrar sosyal hayatın içine dönmesini sağlar.
Spora ara vermiştim, geçenlerde ağır bir antrenman sonrası hamlamışım. Kaslarımda laktik asit birikti! (Eski bilgi) Antrenmansız sporcuların spor sonrası kas ağrıları, laktik asit birikimine bağlı olarak oluşmaz.Kaslar oksijen yokluğunda anaerobik sistemden enerji ihtiyacını karşılar. Yan ürün olarak laktik asit oluşur. Ancak laktik asit kaslarda birikmeyip çok hızlı bir şekilde kan dolaşımına katılır ve karaciğer tarafından tekrar glukoza dönüştürülür. Cori döngüsü ismi verilen bu mekanizmayla glukoz ya dolaşıma geri verilerek dokular tarafından tekrar kullanması sağlanır ya da karaciğerde glukojen olarak depolanır. Böylece oksijen olmadığı için glukozun tam yakılamamış enerjisi tekrar kullanıma sokulmuş olur. Peki ya benim kaslarımdaki ağrılar neden oldu? (Delayed Onset Muscle Soreness (DOMS)yani) Gecikmiş Kas Ağrısı olarak ifade edilen bu durum kaslardaki mikro-yaralanmalara antrenmandan 48-72 saat sonra vücudun verdiği enflamasyon sürecinden kaynaklanır.
Çocuklarda bacak ağrıları çoğunlukla aile ve hekim tarafından büyüme ağrısı olarak geçiştirilebilir. Peki bunların hangileri gerçek anlamda büyüme ağrısıdır? Sanılanın aksine büyüme ağrıları çocukların en hızlı büyüdü 10 ile 14 yaşlarında değil dört, altı yaşlar arasında görülür. Peki çocuklardaki hangi ağrılar önemlidir:
Büyüme ağrısı genellikle eklemlerin dışında ve bacaklarda olur, simetriktir, genellikle yoğun bir günün akşamında veya gece boyunca olur ve sabahları geçer, ısı artışı kızarıklık veya şişlik gibi belirtiler olmaz, genellikle geçicidir, laboratuvar ve radyolojik çalışmalar çoğunlukla negatiftir. Öte yandan tek taraflı ve sürekli olan, sabahları olup gün içinde devam eden, kızarıklık ısı artışı ve şişlikle birlikte olan, giderek artan ve laboratuvar testleri ile röntgende anormal bulgur veren ağrılar mutlaka dikkate alınmalıdır.
Kırık iyileşmesi doğal bir süreçtir. Doğada hayvanların kemikleri kırıldığında kendi kendine kaynayabildiğini biliyoruz. O zaman kırık olduğunda neden ameliyat yaparız?
1. Uzun kemiklerin orijinal uzunluk rotasyon ve dizilimini sağlamak, eklem içi kırıklarda da kıkırdaktaki birkaç mm’lik basamaklanma, ileriki yıllarda kireçlenmeye sebep olabileceğinden eklem hattını mükemmel bir şekilde oluşturmak,
2. Plak, vida, çivilerle kırık iyileşmesi için ihtiyacımız olan kırık uçlarındaki hareketsizliği sağlamak,
3. Alçıyla tedavide çok uzun sürede iyileşecek kırıkların sabitlenerek eklem hareketi ve kas gücünü koruyabilmek,
4. Kırık uçlarının ameliyatla sabitlenmesiyle harekete bağlı ağrıyı ortadan kaldırmak,
5. Yerleştirilen implantların yükü üzerine almasını sağlayarak kırık iyileşmesini hızlandırmak,
6. Damar-sinir yaralanması gibi ek hasarlar varsa bunu tamir etmek için cerrahi yaparız.
Kırık iyileşmesi için gerekli tedavi yöntemleri hekimin kontrolündedir. Hastalar bu sürede anneler tarafından kemik iyileşmesine hızlandırsın diye kemik suyu ve kelle-paça ağırlıklı beslenmeye tabi tutulur. Hastalar kontrole geldiklerinde bir daha hayatları boyunca paça suyu görmek istemediklerini ifade ederler. Sağlıklı beslenme kemik iyileşmesi için gereklidir ama fazlası süreci hızlandırmaz. Kırık iyileşmesi kırık uçları arasındaki biyolojik özellikler ve oradaki hücrelere bağlıdır. Bunu inşaat yapımında çalışan işçilere benzetebilirsiniz. Bir inşaatta çalışan işçi sayısını arttıramıyor iseniz inşaatın önüne ne kadar kum, çakıl, çimento, demir gibi inşaat malzemelerini yığarsanız yığın, işçinin çalışma hızının üzerinde bir inşaat yapımı olmayacaktır. Yani dışardan vereceğiniz ek gıdalar ile kırığın iyileşmesini arttıramazsınız. Tabii ki ustaların çalışmasına yetecek kadar inşaat malzemesinin hazırda beklemesi gerekir. Bu da beslenme bozukluğu olmadığı sürece iyileşmenin gecikmeyeceği anlamına gelir.
Kırık kaynaması için kırık uçlarında hareketsizlik şarttır. Çok minimal bir hareket kırık uçlarını uyararak kırık iyileşmesinin hızlanmasını sağlayabilir. Bu hareket limitlerin üzerinde olur ise kırık iyileşmesinin ilk aşaması olan damar tomurcuklarının karşıdaki kemiğe atlayarak kırık hattını köprüleme süreci bozuntuya uğrar. Arada oluşan doku kemik değil bağ dokusu haline gelip kaynama süreci durur. Kırık iyileşmesinin alevli süreci olan ilk 4 ile 6 ay geçtikten sonra artık bu kırığın kendi kendine kaynamayacağına kanaat getirilerek ek birtakım müdahaleler yapılması gerekli olabilir.
Bazen sosyal medya üzerinden belli bir bölgede kırık olup ameliyat edildim ne zaman kaynar gibi sorular soruluyor. Kırık iyileşme süresi o kadar çok faktöre bağlıdır ki… Kırığın hangi kemikte oluştuğuna, kemiğin uç kısmında mı yoksa orta bölgesinde mi olduğuna, travmanın oluş şekli ve bu bölgedeki açığa çıkan enerji patlamasının büyüklüğüne, kemiğin beslenmesindeki en önemli faktör olan yumuşak doku hasarının durumuna, hastanın eşlik eden hastalıkları ve bu amaçla kullandığı ilaçlara, beslenme durumuna, hastanın yaşına, sigara alışkanlığına, yapılan cerrahi işlemin ne kadar başarılı olduğu ve buna bağlı erken rehabilitasyonun yapılıp yapılmadığına göre çok farklılıklar gösterir. Tedavisini üstlendiğim hastalara kırıklarının yaptığımız tedaviye bağlı beklenen iyileşme süresini belirtirim. Bu süre bir de çok büyük değişiklikler gösterebilir. Öte yandan bütün bu değişkenleri bilmeden yorum yapmak kahve falına bakmaktan farksızdır.
MR yani Manyetik Rezonans Görüntüleme manyetik alan ve radyo dalgaları kullanarak dokular hakkında detaylı bilgi verir. Bazı hastaların sandığının aksine radyasyon içermez ve son derece güvenlidir. Yine de şu üç faktöre dikkat edilmelidir:
1. MR cihazındaki güçlü manyetik alan, vücutta bulunan metal objeleri hareket ettirebilir veya ısıtabilir. Kalp pili, damara yerleştirilmiş bazı stentler, kulak içi implantlar ve bazı çok eski protezlerin MR uyumlu olmayan metal içerikleri olabileceği için tetkik öncesinde gözden geçirilmelidir.
2. MR’ın gebelik üzerindeki etkileri tam olarak bilinmediğinden genelde gebeliğin ilk üç ayında MR çekimi önerilmez. Ancak bazen risk ve faydaları dikkate alınarak yapılabilir.
3. Kapalı alan korkusu olan hastalara sedatif birtakım ilaçlarla birlikte uygulanabilir.
Kırık kaynama süreci kırığın olduğu anda başlar. Kemik çok kanlanan bir dokudur ve kırık anında kemik uçlarından kanama ve pıhtı oluşur. Bu pıhtı içinde kemik iliğinden gelen kök hücreler ve yara iyileşme sürecini tetikleyen büyüme faktörleri de vardır. Canlı kırık uçlarından damar tomurcukları karşı taraf kemik ucuna atlamaya ve köprülemeye çalışır. Bu aşamada kırık uçlarında çok fazla hareket olmaması sürecin daha hızlı oluşmasını sağlar. Bir süre sonra bu damar tomurcukları arasında kalsiyum tuzları çökerek yavaş yavaş yeni kemik oluşumu başlar. Bu yeni gelişen kemik aslında strese karşı şekillenmiş bir kemik olmayıp ilkel bir kemiktir. Daha sonra yıllar sürecek yeniden şekillenme süreci ile orijinal kemik özelliklerine dönüşüm süreci başlar.
Osteoporoz, genellikle yaşlılıkta görülen ve kemik yoğunluğunun azalmasına neden olan bir durum olup kırıklara daha yatkın hale gelmenize neden olabilir. Peki beklenmeyen bir kırık olmadığı taktirde hangi yaşta tarama yapmalıyız? Komşuda 65’inde kırık oldu deyip riske atmayarak 60’ında mı tetkiklere başlamalı? Yoksa garantici davranıp, 55 mi olsun? Önerilen tarama yaşları, genellikle kişinin risk faktörlerine ve cinsiyetine bağlı olmakla birlikte Amerikan Klinik Endokrinoloji ve Metabolizma Derneği ve Amerikan Menopoz Derneği gibi birçok kuruluş, genellikle tüm kadınlara 65 yaşından itibaren ve risk faktörlerine sahip erkeklere 70 yaşından itibaren düzenli densitometri taraması önerir. Risk faktörlerine sahip daha genç bireyler- örneğin erken menopoz geçiren kadınlar veya kronik steroid kullanımı gibi durumlara sahip kişilerde daha erken yaşta tarama yapılması düşünülebilir.
Menisküsler, her dizde iki adet C şeklinde kıkırdak benzeri yapıdır. Dize gelen darbeleri yumuşatarak amortisör görevi görürler. Peki madem bu kadar önemli görevleri var, yırtılınca neden çıkartılıyor? Menisküs yırtıklarının büyük kısmı tamir edilse bile iyileşmeyecek merkezi kısmında olur. Bu yırtıklar, eğer olduğu gibi bırakılırsa, çömelip kalkarken büyüyebilir veya kıkırdağa zarar verebilir. Ayrıca ağrı da yapar. Bu yüzden sağlıklı kısmına dokunmayıp iyileşme ihtimali olmayan yırtık kısmı çıkartırız. Eğer menisküsün çeperi sağlam kalırsa, fonksiyonları korunur ve hasta için uzun vadede bile büyük bir problem oluşturmaz. Diğer taraftan yırtık, menisküsün iyi kanlanan, eklem kapsülüne yakın bölgesindeyse, bu tür yırtıkları zaten dikiyoruz. Yani iyileşme ihtimali olan hiçbir menisküsü çıkartmaz ve tamir ederiz.
Eklemlere yapılan protez cerrahisi sonrası hastalar vücudum protezi kabul etmemiş diyerek gelebiliyor. Neden? Vücutlarımızla protezler arasında bir düşmanlık mı var? Hekimler tarafından basitleştirilerek hastaya anlatılmaya çalışılan bu durum, çoğunlukla ameliyat bölgesinin bakteriler tarafından iltihaplanmasını ifade eder. Bazen de teknik hatalara bağlı protez ile kemiğin tutunmaması sonucu protezdeki gevşemeyi anlatmak için kullanılır. Yani tarif edilen şey vücudun organ naklinde olduğu gibi protezi reddetmesi gibi bir durum değildir. Protezlerin yapıldığı malzemeler vücut tarafından alerjik reaksiyon göstermeyecek materyallerden yapılsa da üçüncü bir ihtimal olarak çok nadiren metal alerjileri de bildirilmiştir. Eğer protezde iltihap oluşursa, bu genellikle antibiyotiklerle tedavi edilemeyen ve protezin çıkarılmasını gerektiren karmaşık bir sürecin başlangıcı olabilir. Ancak unutmayın, doğru hasta seçimi ve titiz bir operasyon, bu tür riskleri büyük ölçüde azaltır.
Fıtık, bir organ veya doku parçasının, çevreleyen dokuların zayıf bir noktasından başka bir bölgeye doğru yer değiştirmesidir. Kasıklarda ve göbek deliği çevresinde bağırsaklar, diyaframdan da mide göğüs boşluğuna doğru fıtıklaşabilir. Ortopedi hekimi olarak ben size bel fıtığından bahsedeceğim. Omurgalar arasındaki disklerden birinin çevresindeki sert kısmında yırtık olursa, içindeki yumuşak kısım bu yırtıktan omurga kanalına doğru taşabilir. Böyle bir durumda bel ağrısı oluşabilir ama çok önemli değildir ve zaten iyileşir. Önemli olan fıtıklaşan disk omuriliğe veya aynı bölgedeki sinir köküne baskı yaparsa bacakta kalçadan ayağa kadar inen dayanılmaz ağrıya, ayakta uyuşmaya, bazı kas gruplarında zayıflık veya felç durumuna sebep olabilir. Bu durumların kalıcı olmaması için acilen ameliyat gerektirebileceği bilinerek geciktirmeden hekime başvurulmalıdır.
Kalça eklemine şöyle bir protez koyduktan sonra hastanın ertesi gün o bacağına tam yük vererek yürüyeceğini düşünmek çok da inandırıcı gelmiyor değil mi? Kalça protez ameliyatı, kalça kireçlenmesi sonrasında hastanın normale yakın hayat konforunun sağlandığı mükemmel bir cerrahi yöntemdir. Hastanın kalça ekleminde çok özel bir durum olmadığı sürece en geç ertesi gün tam yük verdirerek hastayı yürütürüz. Hastanın ameliyat sonrası ameliyata bağlı ağrıları olsa da genelde aktif hastalar iki hafta kadar koltuk değneği veya yürüteç kullandıktan sonra neredeyse normale yakın bir aktivite ile desteksiz olarak yürümeye başlarlar.
Çocuk ve gençlerde %1 ila %3 gibi oldukça yüksek oranlarda olan skolyoz, sırttan bakıldığında omurganın yanlara doğru S şeklinde eğilmesi ve dönmesi ile karakterize bir durumdur. Birçok kişi, skolyozda fizik tedavinin rolü var mı diye merak ediyor. Cevabımız hem evet hem de hayır. Fizik tedavi, skolyoz belirtilerini yönetmek için çok önemli bir araç olabilir. Egzersizler, duruşu iyileştirebilir, ağrıyı azaltabilir ve hayat kalitesini artırabilir. Ancak, tamamen düzeltemez. Belli dereceler üzerinde ilerlemesini ve fonksiyonları düzeltmek için mutlaka cerrahi gerekir. Öte yandan, skolyozu yönetmek için fizik tedavi, egzersizler ve bazen cerrahi bir arada kullanılmalıdır. Bu arada skolyozu fark etmenin en kolay yöntemi çocuğun öne eğilmesini sağlayıp arkadan bakmaktır.
MR, teknolojik ve detaylı bir tetkik yöntemi olabilir, fakat her sorunu ortaya çıkarmaz. Ortopedik bir problemle doktora gittiğinizde, doktorunuz ilk olarak şikayetlerinizin nasıl ve ne zaman başladığını öğrenir ve fiziksel bir muayene yapar. Hangi radyolojik tetkikin şikayetlerinizi daha iyi göstereceğini değerlendirdikten sonra, bu yöntemleri kullanır. Doktor daha sonra kendi bilgi ve tecrübesini de ekleyerek bir sentez yapar ve bir sonuca ulaşır. MR raporunda yazan her şey, hasta için mutlaka bir problem oluşturmayabilir. Ayrıca, fiziksel muayeneyle tespit edilebilecek fakat radyolojik tetkiklerle görülemeyecek birçok rahatsızlık da olabilir. Bu nedenle, sadece bir rapor göndererek doktorunuzdan yorum beklemeyin. Eğer bu yeterli olsaydı, radyoloji uzmanı zaten tedavi önerisini raporun sonuna eklerdi.
Kireçlenme, yaygın inancın aksine, hareketsizlikten kaynaklanmaz; aşınma ve yıpranma ile ilgilidir. 55 yaş ve üzerinde her dört kişiden birinde diz kireçlenmesine bağlı ağrılar görülüyor. Bu durumun getirdiği engellilik ise vakaların onda birini oluşturuyor. Eğer 85 yaşına ulaşabilirsek, iki kişiden birinde diz kireçlenmesi olacak. Biz hekimlerin 'osteoartrit' olarak adlandırdığı bu durum, yaşlandıkça artar. Kadınlar daha yatkındır. Şişmanlık, diz yaralanmaları, mesleki olarak ağır kaldırma ve profesyonel sporlar riski yükseltir. Genetik, biyolojik ve anatomik faktörler de yatkınlığı artırabilir. Diz ekleminde ağrı, sabahları tutukluk, hareket kısıtlılığı ve dizden gelen sürtünme hissi, kireçlenme şüphesini gündeme getirir. Tanı, radyolojik yöntemlerle konur. Eğer bir haftadır şikayetleriniz varsa veya 20 yaşındaysanız, dizimde kireçlenme oldu diyerek kendi kendinize tanı koymayın.
Dizde kireçlenme olduğunda protez yapılması hastanın yaşam kalitesini ve yürüme kapasitesini artırıp sosyal hayatın içinde kalmasını sağlar. Cerrahi sonrası protezin aşınması ve işlevini yitirmesi nedeniyle yenilenmesi gereken süre genellikle en az 20 yıldır. Bu nedenle, 60 yaşından genç hastalarda, ağrıyı başka yöntemlerle hafifletebiliyor ve fonksiyonları koruyabiliyorsak, ameliyatı ertelemeyi tercih ederiz. 60 yaşından sonra yapıldığında, protezin hastaya ömür boyu hizmet vereceğini ve yeniden değiştirilmesine gerek kalmayacağını umarız. Bu yaşın üzerindeki hastalar için cerrahi müdahaleyi gereksiz yere ertelemek, protezin sunabileceği hizmet süresinden yararlanamamak anlamına gelebilir. Üstelik yetmişli yaşlardan sonra ortaya çıkabilecek kronik hastalıklar nedeniyle ameliyatın hiç yapılamaması ve hastanın yaşlılık dönemini zorluklar içinde geçirmesine yol açabilir.
Uzun kemiklerin gövde kısmında kırıklar kaynatılırken bir üst ve bir alt eklemin birbiriyle olan uzunluk, rotasyon ve açılanması uygunsa aradaki parçaların durmu kırık kaynadığı sürece hastada bir problem yaratmaz. Ancak eklemin kıkırdağını ilgilendiren kırıklar çok önemlidir. Buralardaki bir mm’lik bir basamaklanma veya açıklık bile daha sonra bu eklemde kireçlenmeye yol açabileceğinden gerekirse cerrahi olarak düzeltilmelidir. Ayrıca eklem kıkırdağının kan damarı olmadığından kıkırdağın beslenmesi ve sağlıklı olması eklem hareketleri sırasında eklem sıvısından sağlanır. Bu yüzden uzun süre alçıda kalmasındansa kırık uçlarını cerrahi ile orijinal pozisyonlarında sabitleyip en kısa sürede ekleme hareket vermeyi tercih ederiz. Bu saydıklarımdan dolayı eklem kırıkları, diğer kırıklara göre çok daha farklı ve önemlidir.
Plika sendromu diz ağrılarının az bilinen ama oldukça yaygın bir sebebi olduğunu biliyor musunuz? Plikalar, dizin içinde hemen herkeste olan, doğuştan gelen ve genellikle herhangi bir problem oluşturmayan kalın bir zar şeklindeki doku parçalarıdır. Bazen iltihaplanabilir ve daha da kalınlaşabilir. Ağrıya sebep olabilen bu duruma Plika sendromu diyoruz. Hastanın dizinde özellikle diz kapağının yan kısmında takılma, atlama ve ağrı gibi şikayetlere yol açabilir. MR tetkikinde normal dizde de plikalar olduğu için çok kolay gözden kaçar. Tanısı tetkiklerden daha çok dikkatli bir muayene ile konur. Tedavisinde zorlayıcı hareketlerden uzak durma, bir takım anti-enflamatuar ilaçlar ve son çare olarak da artroskopik cerrahi ile bu plikanın çıkartılması problemin çözülmesini sağlar.
Diz veya kalça protezi gündeme geldiğinde hastaların en çok merak ettiği şeylerden biri de protezin hastaya ömür boyu hizmet edip etmeyeceğidir. Hiçbir şey sonsuza kadar var olamaz. Eklem protezlerinin ömrü ise birçok faktöre bağlıdır. Bunlardan ilki protezin kalitesidir. Yüksek kaliteli malzemelerin genellikle daha uzun ömürlü olacağını tahmin edebilirsiniz. İkinci faktör cerrahi tekniktir. Deneyimli bir cerrah tarafından doğru bir şekilde yerleştirilen protez, daha az sorun yaşama eğilimindedir. Üçüncü önemli faktör ise hastanın yaşı, kilosu ve aktivite düzeyidir. 40 yaşında aktif bir bireye uygulanan protezin ömrünün normale göre daha kısa olma ihtimali vardır. Öte yandan 60 yaş ve üzerinde yapılan protez doğru teknikle uygulanmış ise ömür boyu hizmet edeceğini düşünürüz. Protezin ömrünü uzatmak için, cerrahın önerilerine uymak ve düzenli kontrolleri aksatmamak önemlidir.
Ön çapraz bağ yırtığı tanısı ve tedavisi, hastanın detaylı hikayesi, fiziksel muayenesi ve tetkiklerin bir arada değerlendirilmesiyle yapılır. Cerrahi kararı, hastanın yaşı, fiziksel durumu, işi, eşlik eden hastalıkları, beklentileri ve muayene bulguları gibi birçok faktöre bağlıdır ve hekimin tecrübesi, çalıştığı hastanenin teknik imkanları da bu kararda önemli rol oynar. MR ise bağın durumuyla birlikte eklem içindeki diğer problemleri tespit etmede bize yardımcıdır. Üstelik MR'ı raporlayan hekimin bu konudaki tecrübesine ne kadar güvenebiliriz? Bazen, sadece tetkiklere dayanarak verilen kararların, hastayı muayene ettiğimizde uygun olmadığı anlaşılabiliyor. Lütfen sadece bir tetkik göndererek "ameliyat olmalı mıyım?" diye sormayın. Yanlış bir tavsiye, tedavinizin gecikmesine de yol açabilir.
Dizde kireçlenme, yani kıkırdak yıpranması ilerlediğinde 60 yaş üzeri hasta için protez cerrahisi hastanın geri kalan ömrünü konforlu bir şekilde yaşamasını sağlar. Halbuki bu cerrahi 55 yaşından genç hastaya uygulanırsa bireyin aktif yaşantısına bağlı protezin erken aşınma riski vardır. Aşınan protez tabii ki yenilenebilir ama ilk yapılan protez kadar başarılı olamayabilir. Bu yüzden genç ve aktif hastalarda yüksek tibial osteotomi diz protezine alternatif uzun vadeli bir çözümdür. Kemik düzeltilir ve bir plakla sabitlenir. Dizin doğal yapısı korunur ve yük diz ekleminin aşınmamış dış kısmına yönlendirilir. Dizin ömrü bu yöntemle en az 10-15 yıl daha uzar. Hasta dizini tam bükebilir ve uzun mesafe yürüyebilir. İleride protez gerekse bile, bu dize yapılacak protez, ilk kez protez yapılmış bir dizdeki kadar da başarılı olur.
Hiçbir riski yoktur diyen olursa hemen oradan uzaklaşın! Her cerrahi işlemin riski vardır.Ortopedik cerrahi işlemler ve bunların içinde kalça ve diz protez cerrahisinin riskleri daha da yüksektir. Bu risklerden %1 civarında protez enfeksiyonu ve yine kabaca %1 civarında bacaklarda pıhtı oluşup akciğere atlaması önemlidir. Enfeksiyon için en büyük risk hastanın eşlik eden hastalıkları ve korunma yöntemi ise yapılan cerrahinin mutlak bir titizlikle yapılmasıdır. Bacakta pıhtı oluşması ise titiz ve hızlı bir cerrahi süreç sonrası hastanın erken dönemde ayağa kaldırılıp yürütülmesi ile engellenebilir. Enfeksiyon oluşmasın diye antibiyotik, pıhtı oluşmasın diye kan sulandırıcı birtakım ilaçlar verilse de riskin hiçbir zaman sıfır olmadığını bilmek gerekir. Bütün bunlara rağmen iyi bir risk yönetimi ile kalça protezinin hasta konforunu artıran mükemmel bir yöntem olduğunu söyleyebilirim.
Çok ileri yaşlarda kemik yoğunluğu bazen o kadar azalır ki omurgaların gövdesindeki gözenekli kemik parmaklarınızın arasında ezilecek gofret kıvamına gelebilir. Bu hale gelmiş bir gofreti de kimse istemez. Çok yaşlı bireylerde günlük oturup kalkma, hapşırıp öksürme ve eğilme sırasında bile omurga kırığı oluşabilir. Kırık denilince aklınıza paramparça olmuş kemiklerin geldiğini tahmin edebiliyorum. Halbuki omurganın ön kolonunda olan bu durum ezilme tipi bir kırıktır. Çoğunlukla ağrı dışında hiçbir şikayet olmaz. Genelde cerrahi de gerekmez. Ağrı kesiciler, basit korseler, fizik tedavi ve hastanın yaşam tarzında yapılan küçük değişiklikler iyileşme için yeterlidir. Ağrılar üç ayı geçer ve MR’da hala iyileşme görülmez ise vertebroplasti denilen yöntem uygulanır. Bu yöntemde kemiğin içi kalın bir enjektörlerle kemik çimentosu denilen dolgu maddesi ile doldurularak ağrı aynı gün yok edilir.
Menisküs yırtığı, sadece sporculara özgü değil, her yaştan insanı etkileyebilir. Menisküsler diz kemikleri arasında darbeleri emen amortisör görevi gören yapılardır. Gençlerde genellikle spor yaralanması şeklinde, yaşlılarda ise basitçe yere çömelme sırasında bile oluşabilir. Yırtıklar, merdivende veya çömelirken diz ağrısı yaratır. Dizde dönme hareketleriyle oluşan yırtıklarda ön çapraz bağda da yırtık olabileceği için gözden kaçırılmaması gerekir. Tanı, muayene ve MR ile konulur. Tedavisi yaş ve yırtığın özelliklerine göre değişir. İleri yaş ve kireçlenme varlığında her yırtık ameliyat gerektirmez. Gençlerde yırtığın yerine ve şekline göre tamir edilmesi veya çıkartılması gerekebilir. Artroskopi ile tedavi edilen hastalar genellikle çok hızlı bir şekilde eski aktivitelerine dönerler.
Aileler genelde çocuklarının uzun boylu olmasını ister.
1. Boy uzamasında en önemli faktör ise genetiktir. Ebeveynlerin boy uzunlukları, çocuğun yetişkinlikteki boyunun bir göstergesi olabilir. 1.60 boyundaki ebeveynlerin 1.90 boyunda çocuk sahibi olmaları beklenmez.
2. Yeterli ve dengeli beslenme, büyüme ve gelişme döneminde kritik bir öneme sahiptir. Sosyoekonomik düzeyi yüksek toplumlarda, çocuklar genellikle daha uzun boylu olur.
3. Psikolojik stres ise boyun kısa kalmasına sebep oluyor. Savaş dönemlerinde toplumların daha kısa, refah dönemlerinde ise uzun oldukları görülmüş.
4. Eklemlerde gerilme yapan basketbol, yüzme gibi sporlar, uzamayı desteklerken; halter gibi baskı yapan sporlar, boyun kısa kalmasına sebep olabilir.
5. Yeterli ve kaliteli uyku, büyüme hormonu salgılanması için önemlidir.
6. Hormonal ve kronik hastalıklar ise boy gelişimini olumsuz yönde etkiler.
Sporcular enerji ihtiyacını üç farklı sistemden karşılar. Kaslar öncelikle hazırda tuttuğu ATP ve fosfotkreatin şeklinde yüksek enerjili fosfatlarda depolanmış enerjiyi kullanır. Ağırlık kaldırma, 100 metre koşusu veya futbolcunun şut çekme ve kısa mesafe deparları gibi çok kısa süreli patlayıcı enerji ihtiyacını karşılar. Bu sırada oksijene ihtiyaç yoktur. Futbolcunun kısa süreli deparlar dışında sahadaki yürümeleri sırasında harcanan ATP yerine konur. 8-10 saniyenin üzerinde ATP tükendiği için sonrasındaki 1 dakikaya kadar süren egzersizlerde kastaki 1 glikozdan hızlıca 2 ATP sentezlenir. Yan ürün olarak da laktik asit çıkar. Çok verimsiz bir sistemdir. 400 ile 800 m koşucuları bu sistemi kullanır. Uzun mesafe koşucularının harcadığı enerjinin %97’si ise oksijeni kullanan aerobik sistemden karşılanır. 1 glikozdan 36 ATP üretebilen muazzam verimli bir sistemdir. Yapılan antrenman türü bu sistemleri geliştirir.
Parmak çıtlatma veya omurgaların çıtlatılmasının nasıl olduğunu ve bunun eklemlere zarar verip vermediğini düşünmüş olabilirsiniz. Bilimsel çalışmalarda buna bile cevap bulunmaya çalışılmış. Gerek MR gerekse ultrason kullanılarak yapılan deneylerde parmak veya eklem çıtlatmalarının sebebinin eklemlere uygulanan basınç sırasında eklemde aniden oluşan su buharı veya gaz kabarcıklarının yarattığı patlama olduğu düşünülüyor. Bazı çalışmalar oluşan boşluğun sesi oluşturduğunu, bazıları ise boşluğun kapanması sırasında eklemden ses çıktığını savunuyor. Sonrasındaki 20 dakika boyunca da tekrar çıtlatamıyorsunuz. Öyle veya böyle eklemde negatif basınç ile bir boşluk “veya akışkanların gaz haline dönüşmesi” ve kaybolması söz konusu. Tabi bu alışkanlığın eklemlere zarar verebileceği düşüncesiyle de araştırmalar yapılmış olsa da bu teoriyi destekleyen bir bulgu kaydedilememiş. Öyleyse ne yapıyoruz, çıtlatmaya devam.
Yaptığınız spor kasların büyümesini ve daha gösterişli olmasını sağlıyor. Ya kasların ucundaki tendonlar, onlara ne oluyor? Eskiden tendonların mekanik uyaranlara karşı metabolik olarak hiçbir cevap vermediği ve öylece kaldığı düşünülürdü. Bu durum kısmen doğru, kısmen yanlış. Egzersiz sonrası tendonda kollajen yapımı artıyor ama bu kollajenin tendona entegrasyonu sınırlı miktarlarda kalıyor. Ergenliğin sonuna kadar yapılan antrenmanlar tendonların çapını arttırarak strese karşı adaptasyonunu sağlıyor. Yetişkinlikte ise tendon çapı kalınlaşmıyor. Öte yandan, antrenman sonrası tendonunun gücünde geçici bir zayıflık olsa da devamında tendonunun dayanıklılığı artıyor. Bu durum daha sonraki antrenmanlarda tendonun daha fazla yüke dayanabilmesini de sağlıyor. Biyolojik adaptasyon süresine dikkat etmeden yapılan aşırı yüklenmenin tendon problemleri yani tendinitlere sebep olacağını bilerek antrenmanlarda kademeli yüklenmeye özen gösterilmelidir.